Loading
Özel Ege’den Haberler

Kurucu Temsilcisi Yansı Eraslan'ın Salon Dersi

Kurucu Temsilcisi Yansı Eraslan'ın Salon Dersi

Yansı Eraslan, Lise Öğrencileriyle Salon Dersinde Buluştu

Özel Ege Lisesi Kurucu Temsilcisi Yansı Eraslan, lise öğrencileriyle salon dersinde bir araya gelerek öğrencilerin sorularını yanıtladı. Toplantı salonunda yapılan derste Eraslan, öğrenciler tarafından yöneltilen Kıbrıs’taki seçim ve gelişmeler, çözüm süreci, İsrail’in Akdeniz politikaları, Ukrayna-Rusya Savaşı, Türkiye’deki sağ siyaset, seçmen kimliği ve devletin yapısı gibi sorulara yanıt verdi. Salon dersine İlkokul Müdürü Mehmet Halil Civek, Lise Müdür Yardımcısı Zafer Arslan, Ortaokul Müdür Yardımcısı Pınar Dursun, Sosyal Bilimler Bölüm Başkanı Betül Ernas, Felsefe öğretmeni Özlem Yılmaz ve Uluslararası Eğitim Koordinatörü Nur Eraslan Bakoğlu da katıldı.

Türkiye Talepkâr Davranıyor

Eraslan, dünyada askerî, siyasi, ekonomik ve politik ölçülerde hızla değişen gelişmelerin olduğunu ve Türkiye’nin de özellikle medya mensupları için gündem sorunu yaşamayan bir ülke olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Dünyanın Yalta Konferansı sonrasındaki paylaşım dönemine benzer bir dönem yaşadığını, Türk devletinin de Doğu Akdeniz’de, ülkenin doğusunda yer alan komşu coğrafyada ve Suriye’de talepkâr politikalarla ve kendisine biçilmek istenilenin aksine daha büyük bir aktör olarak yer almak istediğini belirtti.

Öğrencilerden gelen ilk soru Türkiye’nin Akdeniz politikaları ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) seçimleri üzerineydi.  Türklerin Kıbrıs adasını 300 yıldan uzun bir süre yönettiğini belirten Eraslan, adada Türk yönetimi öncesinde de müslüman nüfusun bulunduğuna dikkat çekerek Kıbrıs’ın Türkiye için bir kara parçasından daha fazla anlamı olduğunu vurguladı. Türklerin şehit verdikleri yerlere sırtını dönmeyeceklerini belirten Eraslan, Kıbrıs’ın emperyal devletlerin, başta İngilizlerin öncülüğünde Osmanlı devletinin zayıf bir döneminde elden çıktığını, 1974 yılından önce askerî müdahale planlandığı hâlde ABD Başkanı Johnson’ın diplomatik nezakete sığmayan içerikteki mektubuyla 10 yıl gecikmeli olarak çıkarma yapıldığını belirtti.  Bu müdahalenin Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla ülkemize verilen garantörlük hakkıyla yapıldığının özellikle altını çizen Eraslan, Türk Devleti’nin kuvvetli bir hafızası olduğunu ifade etti.  Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) önderliğindeki direnişin, verilen şehitlerin, Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın kendilerini Kıbrıs davasına adamalarının unutulmayacağını belirtti.

Kıbrıs’a Çok Yatırım Yaptık

Kıbrıs’ın iç politikasına da değinen Eraslan, 19 Ekim’de gerçekleştirilen seçimden galibiyetle çıkan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) adayı Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonrasında Türkiye’ye yönelik sıcak ve olumlu mesajlar verdiğini söyleyerek Kıbrıs’ta iki kutuplu bir siyaset anlayışının hâkim olduğunu ve buna bağlı olarak iki farklı seçmen yapısı bulunduğunu belirtti.  Orta yaşlı, Kıbrıs’ın sorunlarına vâkıf, büyük üzüntülerle geçen yılları iyi bilen kesimin anavatana daha yakın bir çizgide olduğunu ancak küresel politikalardan etkilenen genç nesillerin tarihi bilinçten kopuk ve daha “Batıcı” çizgide polarize olarak hareket ettiklerini belirtti.

İsrail, Yunanistan ile Rum Kesimi’nin Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları için sıkıştırmaya çalıştıklarını belirten Eraslan, Türkiye’nin ise Libya ile ilişkilerini geliştirdiğinin ve münhasır ekonomik bölgelerle nüfuz alanını genişletmeye çalıştığının altını çizdi. Türkiye’nin Kıbrıs’a gerek su gerek havalimanı gerekse devlet sermayesi anlamında birçok yatırımının bulunduğunu ifade eden Eraslan, Türk devletinin yurttaşlarının güvenliğini sağlama konusunda donanımlı olduğunu, devlet geleneği olarak topraklarından geri adım atmayacağını dolayısıyla Kıbrıs sorununu kendi lehine çözecek imkân ve kabiliyette olduğunu belirtti.

Yasal Düzenleme Gerekli

Öğrencilerden gelen diğer soru ise bir süreden bu yana Türkiye gündeminde yer alan çözüm süreciyle ilgiliydi.  Eraslan, terör örgütü PKK kanadında çeşitli “kurnazlıkların” olduğunu, “silah bırakma” konusunun YPG’yi (Suriye'de faaliyet gösteren silahlı ayrılıkçı terör örgütü) kapsamadığı şeklinde söylemlerde bulunan çevrelerin olduğunu ifade etti.  Laf oyunlarıyla Türk devletinin aldatılamayacağını vurgulayan Eraslan, Irak ve Suriye’deki ayrılıkçı Kürt yapılanmaların ABD’nin desteğiyle bugünkü kapasitesine ulaştığını, bununla birlikte Kandil’in genel olarak Avrupa’nın siyasi himayesinde faaliyet yürüttüğünü dile getirdi. Günümüzde Türkiye’nin terörle mücadele gündeminde Suriye sahasının öne çıktığını, Türkiye’nin gerek savunma gücü gerekse yasal düzenlemelerle iradesini ortaya koyarak kendi öyküsünü kendisinin yazacağını söyledi.

Türkiye’nin 1980’li yıllarda konuşulamayan, hatta PKK’nın kuruluş aşamasında istediklerinden daha fazla hakkı bugün Kürt vatandaşlarına sunduğunu söyleyen Eraslan, Hafız Esad ve Saddam Hüseyin’in Kürtlere karşı uyguladıkları politikalara bakınca Türkiye’deki Kürt nüfusun ne kadar huzurlu bir ortamda yaşadığına vurgu yaptı.  Bölgede Türkiye’ye sırt dönerek veya Türkiye’yi dışarıda bırakarak politika geliştirmeye çalışanların pek çok başarısızlığına tarihin şahit olduğunu söyledi.

Eraslan, çeşitli istihbarat kaynaklarına göre örgütün dağ kadrosunda 4 ila 6 bin arasında militan bulunduğunu, bunlardan yaklaşık 60’ının üst düzey yönetici pozisyonunda yer aldığını belirtti. Türkiye’nin bu sözde yöneticilerin ülkeye girmesine kesin biçimde karşı olduğunu kaydeden Eraslan, örgütün üst kademesi için üçüncü ülkelerde yeni ikâmet alanları oluşturma çabalarının sürdüğünü aktardı.  Buna karşılık silahlı eylemlere katılmamış ve daha alt kademede yer alan kişiler için ise Millî İstihbarat Teşkilatı’nın titiz bir değerlendirme ve filtrasyon süreci yürüttüğünü ifade etti.

Ukrayna:  Rusya’nın Kırmızı Çizgisi

Öğrencilerden gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın akıbeti ve ABD Başkanı Donald Trump’ın süreçteki rolü hakkındaki soru karşısında Eraslan, Rusya’nın önemli bir güç olduğunun altını çizerek Ukrayna meselesinin Rusya’nın kırmızı çizgisi olduğunu ifade etti. Avrupa entelijansiyasının tarihsel olarak Rusya’yı Avrupa’dan dışlayıcı bir politika güttüğünü belirten Eraslan, Rusya’nın ise Batı’nın NATO genişlemesi konusunda Ukrayna’nın “kırmızı çizgi” olduğunu defalarca dile getirdiğini söyledi.  1648 yılında imzalanan Vestfalya Antlaşması ile başlayan “sınırların güç kullanılarak değiştirilemeyeceğine” dair uluslararası anlayışın Rusya’nın önce Kırım’ı sonrasında da Ukrayna’nın diğer topraklarını ilhak etmesiyle pratikte kaybolduğunu hatırlattı.  Rusya’nın Osetya ve Abhazya’daki politikalarını anımsatan Eraslan, Putin’in kazanılmış bölgelerden geri adım atmamak için elinden geleni yapacağını söyledi.  Rusya’nın silah, tarım ve enerji gücüne vurgu yapan Eraslan, savaşın para ve insan olarak iki temel unsuru olduğunu söyleyerek Ukrayna’yı eski bir komedyen olan Zelenski’nin Batı destekli politikalarla yönettiğini, lider kimliğini zayıf bulduğunu, Ukrayna’nın sahada hâkimiyet kurmakta güçlük çektiğini belirtti. Son olarak Ukrayna’nın topraklarının beşte birini, su egemenlik sahasını, altyapısını, şehirlerini ve insan sermayesinin ciddi bir kısmını kaybetmesine karşın bugün için yine de NATO’ya kabul edilmeyeceğinin öngörüldüğünü belirtti.

Kitaplardaki “Sağ” ve “Sol”un Bugünkü Tanımı Geçersiz

Türkiye’de yarım yüzyılı aşkın süredir siyasete yön veren sağ siyaseti ve sağcı söylemlerin yükselişi hakkındaki soruyu Türk iktisatçı ve düşünür İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sağ sol, sol da sağdır” sözünü hatırlatarak yanıtlamaya başlayan Yansı Eraslan, siyasette sağ ve sol tanımlarının kitaplarda okutulan sağ ve sol tanımlarıyla tam anlamıyla uyuşmadığına dair örneklere değindi.  Türkiye’deki örneklere ek olarak Barack Obama döneminde kapitalist ABD’deki kapsayıcı sağlık sigortasına, Adolf Hitler döneminde Almanya’daki faşist yuvalanmanın adresinin Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olduğuna ait örnekler veren Eraslan, Sovyet Rusyası’nın öğretilerinin Marksist olmasına karşın liderlerinden Stalin’in uygulamalarının faşizme yakın çizgide olduğuna dikkat çekti.

Tek Bir Devlet Tanımı Yapılamaz

Öğrencilerden gelen bir diğer soru ise devletin ne olduğu, neleri kapsadığı ve nasıl tanımlanması gerektiğiyle ilgiliydi. Bu konunun oldukça eski tarihlerden beri tartışıldığını, Platon’un ve Machiavelli’nin devlet yaklaşımlarının geniş bir tartışma zemininde konuşulduğunu belirtti. Mısır’da firavunların bunu daha ileriye götürerek tanrı ile özdeşleşmeye kadar vardığını belirten Eraslan, kendisine en yakın gelen tanımın “merkezinde vatandaşın olduğu, kamunun ve özel sektörün oluşturduğu, ülkenin tüm kurumlarını içine alan siyasi örgütlenme şekli” olduğunu belirtti. Türkiye’de devletin genellikle kamuyla özdeş olduğu yanılgısına dikkat çeken Eraslan, bir diğer yanılgının da devletin yürütme organı olan hükümetin bizatihi devletin kendisi olduğunun zannedilmesi olduğunu söyledi. Çoğu insanın hayatındaki temas alanının yürütme olduğunun altını çizen Eraslan, yolu meclise veya yargıya düşmeyen vatandaşların hükümet kuran partiyi devlet sanmasının doğal olduğunu belirtti.  Devletin tek tanımının olamayacağının altını çizerek İsrail’in dünyadaki tek din devleti, İran ve Yunanistan’ın resmî mezhepçi devletler olduğunu söyledi. Çin’in ekonomik kalkınmaya yönelik teknokrat yapıda bir devlet kurguladığını, bu ülkede devlet, ordu ve partinin iç içe geçtiğini ifade etti.  Türkiye’nin birinci önceliğinin her zaman devletin ve milletin güvenliği olduğunun altını çizerek diğer yanda refahın ve özgürlüğün olmadığı yerde devletin de zorlanacağını belirtti.

Salon dersinin sonunda dünyanın en büyük sanat müzelerinden olan Louvre’daki soygun ve ülkemizde futbolda patlak veren bahis skandalına değinildi.  Müze soygununun sanat (eserleri) hırsızlığı başlığı altında değerlendirilmesi gerektiğini belirten Eraslan, “olaydaki asıl ilginç yan müze soyulurken orada sanat eserlerine odaklanan insanların olmasıdır; bahis skandalı ise ahlaken dibe çöküşün bir göstergesidir” dedi.  Bugün artık endüstriyel hâle gelen spora bu kez kumarın karıştırıldığını, kumarın dâhil olduğu her alanda olduğu gibi sporda da adaleti sağlamanın imkânsız olduğunu belirtti.

paylaş