
Yansı Eraslan Salon Dersinde Öğrencilerin Sorularını Yanıtladı
Özel Ege Lisesi Kurucu Temsilcisi Yansı Eraslan, Özel Ege Lisesi öğrencileriyle salon dersinde bir araya gelerek soruları yanıtladı. Öğrencilerin sorularını almadan önce kısa bir giriş konuşması yapan Eraslan, onlarla birlikte olmaktan dolayı son derece memnun olduğunu dile getirdi. Daha sonra soru cevap kısmına geçilirken öğrencilerin sorduğu vizyoner soruların başlıkları arasında “Türkiye siyasetindeki güncel gelişmeler, Orta Doğu’daki son durum, Türk Eğitim Sistemi’nin sorunları, Türk kültürü ve devlet yapısının demokrasi ve batı kültürü ile yolculuğu, yeni nesil müzik ve onun anlatısının Anadolu kültürüyle uyumu” vardı.
Sözlerine artık bir klasik haline gelen salon derslerinin özelliklerini vurgulayarak başlayan Yansı Eraslan, içerikte bir sınır olmadığını, saygı çerçevesinde her sorunun sorulabileceğini ve genellikle bu derslerde Türk siyaseti, dünyadaki gelişmeler, tarih, ekonomi, din, eğitim başlıkları altında güzel ve ilgi çekici konuların konuşulduğunu belirtti. Daha sonra serbest kürsüye geçilerek öğrenciler sorularını yöneltmeye başladı.
Ayrılıkçı Söylemler Bir Fenomen
Öğrencilerden gelen ilk soru, Milliyetçi Hareket Partisi Lideri (MHP) Devlet Bahçeli’nin “silahlar bırakılsın” açıklamasıyla başlayan ve iktidar kanadıyla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) arasında kurulan diyalog ortamı ve bunun terör örgütü PKK’nın feshine gidebilecek süreç hakkındaydı.
Siyaseti her zaman siyasileşmeden konuştuklarını belirten Eraslan, buna benzer bir çıkışı ancak Bahçeli’nin geldiği noktadaki bir siyasetçinin yapabileceğini, 1980’li yıllarda böyle bir çıkışın Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) konusu olduğunu belirterek artık o günlerin geride kaldığının altını çizdi. Bugün daha özgür bir ortamın olduğunu belirten Eraslan, terör örgütünün devletle hesaplaşmaktan vazgeçme ihtimalinin olup olmamasının ise zor bir soru olduğunu belirtti. Türkiye’de ayrılıkçı politikaların yeni bir konu olmadığını, 19. yüzyılın ortalarından beri devletin bölücü hareketlerle meşgul olduğunun altını çizen Eraslan, bölücülük konusunun bir fenomen olduğuna dikkat çekti.
Bugünden Yarına Bitecek Bir Sorun Değil
Eraslan, “Osmanlı İmparatorluğunun En Uzun Yılı” olarak adlandırılan 19. yüzyılda birçok bölgede bağımsızlık mücadelelerinin başladığını, özellikle Fransız Devrimi’ni izleyen on yıllardan sonra Mora’daki ayaklanmaları, Yunanlar ve Bulgarların başkaldırılarını gençlere hatırlattı.
Kimlik siyasetinin zor bir iş olduğunun söyleyen Eraslan, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının da ayaklanmalar ve kimlik sorunlarıyla çok uğraştığından, dönem şartları ele alındığında Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ekonomi ve kuruluş sorunlarıyla meşgul olunduğu için bu işlerin devlete ilave yük getirdiğinden bahsetti. Eraslan, 150 yıllık sorunların bir gecede bitmesinin imkânsızlığını dile getirdi.
Sorunun tarihi perspektifini açıklayan Eraslan, toplum ve orduda bir kesimin bir zamanlar Kürtlerin varlığını reddettiğini, yoksul ve bağlılık duygusu eksik insanları sömürmeye açık bir kitle tarafından finanse edilen yapının da insanlara bir varoluş amacı vererek onları dağa ve teröre sürüklediği tespitinde bulundu.
PKK’nın Diyarbakır’ın bir köyünde kurulduğunu; Batı’nın, sol ve Marksist gelenekten gelen bu yapıyı sevdiğini ve onlara Irak-Şam İslam Devleti (DAEŞ) muamelesi yapmadığını vurgulayan Eraslan, bu yapının genç kadın ve bazıları eğitimli gençleri dağa getirerek ve propaganda çalışması yaparak Batı’ya şirin gözüktüğünün de altını çizdi. Geçmişte devlet adına çalışanların devletin zararına olacak pek çok hata yapmasının da ateşi körüklediğini belirtti. Örnek olarak 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından Diyarbakır Cezaevinde yaşanılanları gösterdi.
Son dönemde Türkiye’nin devlet olarak doğru işler yaptığını ve bu faaliyetlerin kendisine Filistin Devleti eski başkanı Yaser Arafat’ın Birleşmiş Milletler (BM) genel kurulundaki meşhur bir konuşmasını hatırlattığını belirten Eraslan, o konuşmada Arafat ‘bir elimde silah, bir elimde zeytin ağacı var, hangisini tutacağıma siz karar vereceksiniz’ demişti. Türkiye de şu an bu yaklaşımı sergiliyor” dedi.
Avrupa’da da Örnekleri Var
Sözlerine, Türkiye’de bir dönem terör sorununun sadece sosyal ve ekonomik şartlar nedeniyle insanların dağa çıkması şeklinde gerekçelendirildiğini ancak bunun eksik bir tespit olacağını söyleyerek devam eden Yansı Eraslan, İrlanda’da IRA (Irish Republican Army), İspanya ve Fransız Bask Bölgesi’nde ETA (Euskadi Ta Askatasuna), yine İspanya’daki Katalan sorunu ve özerklik tartışmalarında sorunun yalnızca ekonomik ve sosyal olmadığının ispatlandığını ortaya koydu.
Gençlere “Katalan Bölgesi kadar zengin bir yer mi var?” diye soru yönelten Eraslan, her coğrafyada bu gibi bölücü faaliyetlerin olduğunu, zamanın ruhunun artık silah tutmaya elverişli olmadığını söyledi. Ekonomik politikalar, sosyal kabullenmenin ve devletin kültürel politikalarının önemine vurgu yapan Eraslan “kapsayıcı (inclusive)” bir iddiayla yola çıkarak kucaklayıcı politikalar uygulamanın önemine dikkat çekti.
Doğu İnsanını ve Kültürünü İyi Bilirim
Doğu toplumunu iyi tanıdığını belirten Eraslan, sorunların çözümünün sadece ekonomik politikalarla ilgili olamayacağını ve karma politikaların da sürece dâhil edilmesi gerektiğini belirtti. 1990’lı yıllarda sürecin salt silahla çözülemeyeceğini söyleyip sosyal ve politik eylemler de gerekli diyenlerin kınandığını söyleyen Eraslan, eski başbakan Mesut Yılmaz’ın “Avrupa Birliği’ne (AB) giden yol Diyarbakır’dan geçer” dediğinde çok eleştirildiği bilgisini verdi. Ülkedeki tüm vatandaşlar gibi Kürtlerin de birinci sınıf vatandaş olduğunu özellikle belirten Eraslan, Devletin Kürtlere bir çağrı yaptığını ve “parya olmak mı insanca yaşamak mı istiyorsun?” seçeneği sunduğunu belirtti.
Türkiye Doğru İşler Yapıyor
Türkiye’nin “terör örgütüne karşı güvenlikçi politikalara devam mı edelim, yoksa diyalog mu kuralım?” şeklinde iki soru sorduğunu söyleyen Eraslan, Devletin her ikisine de hazır olduğunu gösterdiğini ancak ikinci yolu tercih ettiğini ifade etti. Kürtlerin büyük bir kısmının ülkelerine bağlı olduğunu, rasyonel insanların bu çağrıya kulak vermesinin önemli olduğunu vurguladı.
Bölücü unsurların Batı Entelijansiyasının siyasi ve ekonomik desteğini alarak Avrupa’da imtiyazlarını sürdürme çabalarının beyhude olduğunu belirten Eraslan, tam aksine Kürtlerin bir grup bölücü yapıyı eleyerek üst kimlik olarak Türk vatandaşlığında yoluna devam etme seçeneğine sımsıkı bağlı olmalarının gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin Bugün Sunduklarını PKK Hayal Bile Etmiyordu
Türk Devleti’nin kartlarını açık oynadığını, ülkedeki tüm farklı kesimlere aynı yurttaşlık haklarının sunulduğunu, son dönemde atılan adımların çok doğru olduğunu söyleyen Eraslan, TRT Kurdî’nin yayında olduğunu, dileyen kişilerin özel okul olması kaydıyla Kürtçe eğitim alabileceğini, hayatın her alanında sorun olmaktan çıkan bir kimlik kabulünün günümüzdeki varlığına işaret etti. Eraslan, PKK’nın 1978’te kurulurken Türkiye’nin şu anda Kürtlere sunduğundan daha az şey istediğinin altını önemle çizdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) son dönemde bölgede yaptığı çalışmalarda dağıttığı bildirilerin son cümlesinin dikkat çekici olduğunu söyleyen Eraslan, bu bildirinin “insanca yaşamak” olarak bittiğini vurguladı. Bazı dönemlerde söz konusu olan inkâr ve baskı politikalarının bittiğini belirten Eraslan, Türkçe bilmeyenlerin kınandığı ve Kürtçenin yok sayıldığı dönemlerin gerilerde kaldığını belirtirken ülkedeki tek resmî dilin Türkçe olduğunu ve böyle kalması gerektiğini vurguladı.
Eğitim Meselesini Uzun Vadeli Düşünmek Gerekir
Öğrencilerden gelen bir diğer soru ise eğitim müfredatı hakkındaydı. Sorunun içeriğinde, göreve gelen her yeni Millî Eğitim Bakanı’nın müfredatı değiştirmesi, kimi konuların eklenip bazı konuların ders işleyişinden kaldırılmasının eğitimi etkileyişi ve bu değişikliklerin bilim ve teknolojiyi destekleme hedefiyle yapılması vardı.
Sorunun son kısmında yer alan bilim ve teknoloji alanında “şimdilik” görece geri kaldığımızı belirten Eraslan, meseleye 20-25 yıllık planlamalar şeklinde bakıldığında Türk eğitim sisteminin ileriye dönük bir ivmesinin olduğunu söyledi.
Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) Avrupa genelindeki kişi başına millî gelir seviyelerini içeren istatistiğine göre Avrupa ortalamasının 100, Türkiye’nin puanının ise yaklaşık 20 yıl öncesinde 35-37 bandında iken şimdi ise 74-76 bandında olduğunun bilgisini veren Eraslan, bunun eğitim sisteminin iyileşmesinden bağımsız düşünülemeyeceğini vurguladı. Ülkemizin yaklaşık 1,3 trilyon dolarlık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GDP) ile dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olduğunu belirten Eraslan, bunun ancak eğitilmiş insan gücüyle başarılabileceğini belirtti.
Değişim Değil Statüko Sorundur
Müfredatın özü hangi yaş grubuna, hangi bilgiyi, ne kadar ve hangi pedagojik yaklaşımlarla vereceğinizle ilgilidir diyen Eraslan, müfredat değişimlerinin normal olduğunu belirtti. Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana ortalama olarak her bir buçuk yılda bir eğitimin başındaki bakanın değiştiğine dikkat çeken Eraslan, her gelen bakana Türk maarifini kurtaracak kişi gözüyle bakılmasının bir geleneğe dönüştüğünü belirtti.
Eğitimin çok katmanlı, sofistike ve külli bir iş olduğunu ve eğitimin yüz yılların içtihat birikimi olduğunu söyleyen Eraslan, bunun günlük siyasetin ve mevcut iktidarların çok üzerinde bir iş olduğunu vurguladı. İlave olarak Türkiye’nin nüfusu gereği özellikle ele alınması gereken bir millî güvenlik konusu olduğuna vurgu yaptı. Üniversitelerle birlikte her pazartesi sabahı yaklaşık 27-28 milyon insanın okula gittiğini belirten Eraslan, bunun pek çok ülkenin toplam nüfusundan fazla bir sayı olduğunu ifade etti.
Müfredatın akademik alanda ve sahada çalışılarak geliştirilmesi gereken özel bir uzmanlık olduğunu ve toplumun dini, örfü, kültürü, tarihi, folkloru ve yazın hayatından bağımsız ele alınamayacağını belirten Eraslan, Ermenistan’daki öğrencilerle bizim öğrencilerimizin 1915 olaylarına farklı bakış açılarını örnek vererek konuyu detaylandırdı.
Türkiye’nin eğitim alanındaki kurumsal çabasının hafife alınmaması gerektiğini vurgulayan Eraslan, toplumun eğitim alanına dair tutkuları ve beklentilerinin kamunun sunabildiklerinin çok ilerisinde olduğunu belirtti.
Türkiye’de eğitim alanında acı ama gerçek birtakım unsurların da olduğunu söyleyen Eraslan, küçük veya büyük ölçekte pek çok okulda nitelik, güvenlik ve hijyen sorunu olduğunu ve toplumun da eğitime verdiği önem dolayısıyla özel okullara olan rağbetin artmasının bu sorunların bir sonucu olduğunu belirtti.
Bu sorunun yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığının, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde de görüldüğü bilgisini veren Eraslan, ABD’nin eğitim sorunlarını Charter School Sistemi (kamu finansmanı alan ancak içinde bulunduğu yerleşik resmî okul sisteminden bağımsız olarak çalışan bir okul sistemi) ile çözdüğünü belirterek bunun da bazı siyasi girişimlerin ve cemaat faaliyetlerinin eğitime dâhil olması tehlikesi oluşturduğunu vurguladı.
PISA ve TIMSS Skorlarında İyileşiyoruz
Yansı Eraslan, ülkemiz öğrencilerinin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ve Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS) sonuçlarının çıktılarının giderek iyileştiğini ve bu sonuçları yorumlarken iki durumun üzerinde durduğunu belirtti. Bunların yeni yetişen öğretmenlerin varlığı ve MEB’in proje okullarla niteliği artırma çabası olduğunu söyledi. Yeni nesil soruların gençleri okumaya, daha çok sorgulayıp düşünmeye sevk ettiğini belirten Eraslan, eğitimdeki tüm bu gelişmelerin total bir iyileşmeyi doğurduğunu belirtti.
Ömrünün beş yılını batı ülkelerinde geçirdiğini söyleyen Eraslan, ülkemizdeki eğitimin “fazla batılı” tarzda olmasının olumsuz sonuçlarına değindi. Bize ait kültürel ögelerin yer aldığı ve coğrafyamıza uygun yeniliklerin desteklenmesinin önemini vurguladı. Aydınlanma, Rönesans, Fransız Devrimi gibi dünya tarihi konularının müfredatta ve öğrencilerde zaman zaman bir karşılığı olabildiğini ancak kendi tarihimizle ilgili ayrıntılarda bu derinliğin olmamasının kendisini rahatsız ettiğini belirten Eraslan, Atatürk’ün de bu şiar ile eğitimi şekillendirmeye çalıştığını belirtti.
Kendi Kültürünü Bilmeden Yol Almak İmkânsızdır
Atatürk’ün yüksek Türk ülküsünü yaşatmak, zengince ve insanca yaşamak için Türk tarihine sarıldığını ve eğitimi gelecekte ülkesini yüceltecek kadın ve erkekler yetiştirmek ülküsüyle şekillendirdiğini vurgulayan Eraslan, kendi tarihini, folklorunu ve insanını bilmeden dünya tarihinin de anlaşılamayacağını vurguladı.
Öğrencilerle etkileşim kurmaya dikkat ederek konuşmasını şekillendiren Özel Ege Lisesi Kurucu Temsilcisi Yansı Eraslan, öğrencilere “İslam tarihi ve dinler tarihiyle ilgilenen var mı?” sorusunu yöneltti. Meal ve tefsir okumanın bu coğrafyadaki insanı anlamaya, Tevrat’ta yazılanları okumanın da bugünkü İsrail’in devlet şiddetini anlamaya yardımcı olacağını belirtti.
Sevgiye ve Nezakete Önem Veren Müziği Dinleyin
Salon dersinin son bölümünü müzikle ilgili bir soru şekillendirdi. Türk Halk Müziği gibi köklü ve geleneksel müzik tiplerinin önceki kuşaklara göre günümüzde genç nesillerce sahiplenilmemesi dile getirildi. Soru, rap müziğinin ana akım olarak gençlere daha çok hitap etmesi, pek çok yerde karşımıza çıkması ve argo içerikli bu müziğin şiddetle sık sık yan yana gelmesinin gençlere nasıl örnek teşkil edeceği yönündeydi.
Yanıtına, gençlerin şiddet, cinsiyet ayrımı ve argo içeren müziklerden uzak durmaları gerektiğini belirterek başlayan Eraslan, yeni nesil müzik türlerine göre Türk Halk Müziği’nin çok yukarı bir seviyede olduğunu niteleyerek gençliğinden beri Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziğini severek dinlediğini söyledi.
Anadolu’nun her köyünden, her kasabasından gelen müzik sözlerindeki yaşanmışlıkların çok kıymetli olduğunu vurgulayan Yansı Eraslan, bir annenin gelin olarak başka yere yolladığı kızının iyi olup olmadığını merak etmesi üzerine gurbet derdine dair satırlar dile getirdiğini söyledi. Sevdaya, sevgiliye özleme, ekonomik dertlere dair konuların bu eserlerin mayası olduğunu belirtti. Ünlü güfteci Fuat Edip Baksı’nın bir görüşte aşık olduğu genç bir kıza “Bir Bahar Akşamı Rastladım Size” şiirinde “siz” diye hitap ettiğine dikkat çekti. Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen gibi sanatçıların derlemelerine çok şey borçlu olduğumuzu dile getiren Eraslan, onların köy kahvelerindeki insanlardan sözlü geleneği almasıyla, meleler ile (din âlimi bilge kişi) konuşarak sözü yazıya ve notaya dökmeleriyle unutulmaya yüz tutmuş birçok eseri kayıt altına aldıklarını ve gün yüzüne çıkardıklarını söyleyerek Halk Müziğine çok emek verdiklerini vurguladı.